Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Haziran 2018 Perşembe

Bir Ülke Neden IMF İle Anlaşma Yapar? IMF İyi mi Kötü mü?


Giriş


  İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni dünya sistemini kurmak amacıyla savaş sırasında ve sonrasında pek çok konferans toplandı. Gerçekleşen konferanslarda savaş sonrası siyasi, ekonomik, askeri  ve diğer pek çok alanda nasıl bir dünya sistemi kurulmalı tartışması gerçekleşti. Bu amaç doğrultusunda yeni  dünyanın ekonomi sisteminin tasarlandığı Temmuz 1944'te ABD'nin New Hampshire kentindeki Bretton Woods'daki konferansında  fon olarak da bilinen IMF (Uluslararası Para Fonu) kuruldu. İlgili konferansta kurulan diğer yapı ise Bretton Woods ikizlerinden biri olarak kabul edilen Dünya Bankasıdır. Yeni ekonomi sisteminden sorumlu olan ikizleri arasında  bir iş bölümü yapılmış. Dünya Bankası kalkınmayı destekleyici politikalar ve krediler yaratma sorumluluğunu alırken IMF uluslar arası mali sistemin işleyişini düzenleyen politikalar ve krediler yaratma sorumluluğunu almıştır. 

  Biz ilgili yazımızda bugün uluslararası ekonomik alanda son derece önemli bir pozisyona sahip olan IMF'in temel amaçlarını, politikalarını, borç alan ülkelerle ilişkileri ve geleceği ilişkin yapısal uyum programlarına göz atacağız. Bunun yanında IMF'ten yakın zamanda borç alan Arjantin ile makro ekonomik göstergelerinde bozulma yaşayan Türkiye'yi değerlendireceğiz. 

IMF'in Amacı ve Politikaları Neler?


    IMF'in başlıca amacı, uluslararası para sisteminin istikrarını sağlamaktır. IMF  parasal konularda uluslararası işbirliğini güçlendirmek, uluslararası ticaretin dengeli büyümesini sağlamak ve ödemeler dengesi sorunlarını çözmek için oluşturulmuş olsada zaman içerisinde amaç ve görevleri artmıştır. Özelikle Bretton Woods sistemi olarak bilinen ayarlanabilir sabit döviz kurunun 1970'ler de çökmesiyle yeni amaçlar ortaya çıkmış. 1980'li yıllara kadar ödemeler dengesi açığı yaşayan ülkelere kısa vadeli krediler açarak ilgili ülkelerde istikrara politikalarını belirleyen IMF 1980 sonrası yapısal uyum programları adı altında ekonomi politikalarını  belirleyerek ve denetleyerek etkinliği artmıştır. Özelikle küreselleşme ile birlikte yaşanan finansal krizlerde son başvuru merci görevini üstlenmiştir.

 IMF amaçları temelde:

  • Uluslararası parasal işbirliğini arttırmak,
  • Mali istikrarı güvence altına almak,
  • Uluslararası ticareti kolaylaştırmak,
  • Yüksek istihdam oranlarını ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek,
  • Dünya genelinde yoksulluğu azaltmak,
  • Ekonomik kriz yaşayan ülkelere kredi açmak ve politika önerilerinde bulunmak,
 şekilde sıralanabilir.

   Fakat 1980'lerden itibaren IMF politikaları ve amaçları artmaya ve değişmeye başlamış, özellikle kredi verdiği ülkelerde izlediği politikalar çokça eleştiri almıştır. Bugün IMF kredi sağladığı gelişmekte olan ülkelere dış şoklardan kaynaklanan kriz anlarında geçici olarak yol gösteren kuruluşlar olmaktan çıkmış, borçlu ülkelerin iç politikalarını gözetim altında tutan sürekli denetim organı haline dönüştürmüştür.

IMF Kaynakları Nelerdir?


   IMF’in kaynakları genel olarak, ülkelerin üye olduklarında ödedikleri sermaye taahhütleri, yani kotalardan oluşmaktadır. Kotalar her bir üye ülkenin ekonomisinin büyüklüğünü yansıtmaktadır. Kotalar, her bir üyenin sahip olduğu eşit birim oy sayısı ile birlikte, ülkelerin oy gücünü belirlemekte ve  IMF'in ana finansman kaynağı oluşturmaktadır.  Bu kaynak  IMF'in hesap birimi olan Özel Çekme Hakkı (SDR) olarak adlandırılmaktadır.  SDR, bir para birimi sepeti şeklinde hesaplanmaktadır. Burada yer alan paralar dünyanın ticaret ve finans sisteminde önemine ve ağırlığına göre seçilmiş olan  para birimleridir. Ekim 2016 tarihinden itibaren SDR sepetinde  Amerikan Doları, Euro, Çin Yuanı, Japon Yeni ve İngiliz Sterlininden oluşmaktadır. 2016 yılı itibariyle gözden geçirme sonucu , kota kaynaklarını 477 milyar SDR'ye (yaklaşık 692 milyar ABD Doları) çıkarılmıştır.  SDR'nin ABD doları cinsiden değeri, Londra'da öğlen saatlerinde gözlemlenen spot döviz kurlarına göre günlük olarak belirlenmektedir. Türkiye'nin sahip olduğu SDR miktarı ise Kota (SDR): 4658,6 milyondur

Bir Ülke Ne Zaman IMF’den Borç Alabilir?


  Bir üye ülke, ödemeler dengesinde yüksek bir açıkla karşı karşıya kalır ve bu ihtiyacı karşılayacak  yeterli bir rezerv sahip değil ve  yeterli finansmanda bulamıyorsa, IMF’den mali yardım talep edebilir. IMF’den alınan borç, ülkenin ödemeler dengesini düzeltmek ve güçlü ekonomik büyümeyi  sağlamak amacıyla kullanılır. IMF'in verdiği krediler ve önerdiği politikalar gerekli koşulları yeniden tesis edilmesi, reform ve politikalara uyumun kolaylaştırılması  için  bir tampon görevi görür.

  IMF borç verdiği ülkede temel amacı gerçek veya potansiyel ödemeler dengesi problemleri yaşayan üye ülkelere kredi sağlamaktır. Bu mali yardım, ülkelerin uluslararası rezervlerini artırmaya, para birimlerini dengelemelerini, ithalat için ödeme yapmaya devam etmelerine ve güçlü ekonomik büyüme koşullarını geri getirmelerine imkan vermektedir. Öte yandan IMF   sorunları düzeltmek için politikalar uygulamaktadır.


IMF Borç Verme Süreci Nasıl Başlar?


  Bir üye ülkeden gelen talep üzerine, IMF borcu bir düzenleme ile  anlaşma çerçevesinde verir. Anlaşmanın genel içeriğinde   ülkenin ödemeler dengesindeki sorunları çözmek için uygulamayı kabul ettiği belirli politikalar ve tedbirler yer alır. Ülke IMF ile danışma içerisinde bir Niyet Mektubu hazırlar ve bunu  IMF’in Yönetim Kuruluna sunar. Anlaşmanın  Kurul tarafından onaylanmasından sonra, borç  programının uygulanmasına paralel olarak, aşamalı taksitler şeklinde yada tek seferde peşin biçimde verilir.

  Niyet Mektupları IMF ile anlaşmanın sağlanabilmesi için son derece önemlidir. Borç almak isteyen ülke mektup ile IMF'e krizle mücadelede etkin rol alacağını ortaya koymakta ve bunun ilgili hedefleri sıralamaktadır. Mektupta makro ekonomik amaçlar, maliye ve para politikalarının uyumu, borç yönetimi, bütçenin kontrol edilmesi, gelirler politikası, finansal sistem ve  yapısal reformlar gibi alanlarda IMF Yapısal Uyum programları dahilinde politikaların yürütüleceğinin mesajı verilmektedir.

  IMF ülkelere dört farklı anlaşma çerçevesinde kredi sağlamaktadır. Bu anlaşmaların çerçeveleri borç alan ülkenin içinde bulunduğu durum ve diğer ülkeler arasında bulunduğu pozisyona göre değişmektedir. Örneğin: Stand-by Antlaşmaları: IMF’nin ödemeler dengesi sorunları yaşayan yükselen pazar ülkelerine yönelik başlıca borçlandırma aracıdır. Stand-by antlaşmaları IMF'in en fazla kullandığı araçtır. Bunun dışında;
   
   Genişletilmiş Fon Kolaylığı: Ülkelerin  makro-ekonomik dengesizliklere göre düzeltilmesi daha uzun sürebilecek yapısal sorunlardan kaynaklanan sorunların çözümü için kullanılmaktadır.  Kredi Hatları: Esnek Kredi Hattı ve İhtiyati Kredi Hattı, güçlü temellere ve sağlam politikalara sahip olan ve ödemeler dengesinde ciddi bir baskı altında olmayan ülkeler içindir. Düşük gelirli ülkelere borç verme ise IMF, ödemeler dengesi sorununun durumuna bağlı olarak değişen, düşük gelirli ülkelere yönelik verilen ve imtiyazlı finansman koşulları sağlayan kredilerdir.


IMF’in Sunduğu Mali İmkanlar ve Kriz Politikaları


IMF, finansman politikasında borç verdiği ülkeden alacağını garanti altına almak için yapısal uyum ve şartlılık kriterlerini ön şart olarak ileri sürmektedir. Bu politikalar, serbest piyasa ekonomisi eksenli bir politikalar demetinden oluşmaktadır. Sözü edilen politikalar;
  • Kamu sektörünün küçülmesi, 
  • Dış ticaret ve finans piyasalarının serbestleştirilmesi,
  •  Uluslararası sermayenin giriş çıkışındaki sınırlamaların kaldırılması
 gibi yapısal uyum programlarını içerir.

IMF Politikaları İyi mi Kötü mü?


  IMF'in borç verdiği ülkede temel olarak yukarıdaki politikaları yürütse de IMF'in uyguladığı kemer sıkma politikaları çoğu zaman o ülke vatandaşları tarafından tepki almaktadır. IMF'in özellikle  az gelişmiş ülkelerde uygulamaya koyduğu makro ekonomik politikalarla borç yönetimi arasında yakın bir ilişki vardır. Borç yönetiminin tek işlevi borçlu ülkelerden mali yükümlülüklerine katlanmaya devam etmelerini güvence altına almak ve borcun düzenli şekilde geri alınmasıdır. IMF borçlu ülkeleri faizlerin ödenmesine zorlarken, ana paraların geri ödenmesini ertelemekte bu durum ise ülkeler  ödemelerini yapabilmek için yeniden borçlanmaya gitmektedir. Bu şekilde ilgili ülke bir borç bataklığına düşmektedir. Öte yandan alınan paraların büyük bölümü yatırımlara yöneltilmediğinden reel ekonomiye bir yarar sağlamamaktadır

  IMF borç verdiği ülke üzerinde kendi politikalarını sürekli izlemekte ve durum IMF'in kriz anlarında geçici olarak yol gösteren kuruluşlar olmaktan çıkıp borçlu ülkelerin iç politikalarını gözetim altında tutan sürekli denetim organları haline dönüşmesiyle sonuçlanmaktadır. IMF kredi anlaşmalarına eklenen "kredi alma koşulları" aracılığıyla, borçlu olan ülkelerin makro ekonomik politikalarını kendi çıkanları doğrultusunda yeniden belirlemeye zorlamaktadır. Görünüşte tarafsız ve bilimsel gibi görünen IMF'in makro ekonomik politika araçları milyonlarca insanın yaşamını etkileyen bir yoksulluk getirmektedir. Hatta  Eski Venezuela Devlet Başkanı Carlos Andres Perez ise, IMF'yi "kurşunlarla değil, kıtlıklarla öldüren bir diktatörlük", olarak tanımlamıştır.

  IMF'in sahip olduğu bu kötü imajdan dolayı pek çok ülke IMF'ten borçlanmanın en son ihtimal olarak değerlendirmektedir. Ülkeler dış açıklarını finanse etmek için artık döviz bulamadıklarında son çare istemeye istemeye  IMF reçetelerine yönelmektedir. Öte yandan IMF'in yürürlüğe soktuğu kemer sıkma  politikaları kamu harcamalarını azaltmaya ve sürekli olarak vergileri artırmayı hedeflemektedir. Özellikle kamu harcamalarının azaltılması emekli, memur, öğrenci, işçi gibi halk kesiminin tepkisini çekmektedir. Örneğin IMF'ten borç alan Yunanistan ve Ürdün'de son yıllarda halkın kemer sıkma politikalarına karşı protesto gösterileri yaşanmıştır.

IMF'ten Borç Alan Son Ülke Arjantin ile  Türkiye'nin Dinamik Karşılaştırmalı Analizi


  Bilindiği üzere IMF ile en son anlaşma yapan ülke Arjantin oldu. IMF Yönetim Kurulu Arjantin için 50 Milyar ABD Doları Stand-By Düzenlemesini 20 Haziranda onaylayarak yürürlüğü soktu. Yapılan anlaşma ile Arjantin ülkesinde IMF politikalarının uygulanmasına izin vermiş oldu. Yapılan anlaşma ile Arjantin'in ekonomik planı, finansman ihtiyacını azaltan tutarlı bir makro ekonomik program aracılığıyla piyasa güvenini yeniden tesis ederek ülke ekonomisini güçlendirmeyi amaçlamakta, Arjantin'in kamu borcunu zaman içerinde düşürmeyi ve enflasyon rakamlarının makul seviyelere çekmeyi hedeflenmiştir. Görüldüğü üzere IMF politikaları etkin bir borç yönetiminin yanında kemer sıkma politikaları ve enflasyon hedeflemeleri koymaktadır. 

  Peki Arjantin'i IMF'ten borçlanmaya iten makro ekonomik göstergeleri neler bu verileri Türkiye ile kıyaslayarak analiz edelim.

Veriler  Türkiye Arjantin
Enflasyon 15,39% 26,40%
Faiz Oranı 17,75% 40%
Döviz Rezervi          107 Milyar $              60 Milyar $
Cari İşlemler Açığı             58 Milyar $              96 Milyar$
Cari Açık/GSYİH 6,70% 15%
Toplam Dış Borç          466 Milyar $           253 Milyar $
Devlet Borcu/GSYİH 28% 51%
Bütçe Açığı 1,50% 3,90%
GSYİH          851 Milyar $           638 Milyar $
CDS 321 340

Tablo-1

   Yukarıda yer alan günce verilere bakıldığında ilk göze batan benzerlik CDS primlerinde karşımıza çıkmaktadır. Bildiği üzere CDS (credit default swaps) bir ülkenin aldığı  kredinin geri ödenmemesi riski karşısında kredi alacaklısının  kendisini güvence altına almak için kredisini bir CDS şirketine devretmesi karşılığında ödediği risk primidir. Bu çerçevede CDS bir anlamda kredi sigortası gibi çalışır. Burada önemli olan CDS priminin miktarıdır yani prim değeri artıkça borç alan ülkeye olan güven azalmakta borcu geri ödemesi noktasında riski artmaktadır. Alacaklı şirket CDS şirketine bu prim kadar bir risk primi ödemektedir. CDS primi artışları borçlanma maliyetlerinide arttırmaktadır çünkü bu durum doğal olarak faiz oranlarına da yansımaktadır. Şuan itibariyle Arjantin ile Türkiye'nin primleri oldukça yüksektir. Bu durum borçlanma maliyetini yükseltmektedir. Özellikle Türkiye'nin CDS primi Ocak 2018'den itibaren bir yükselme trendine girmiş bulunmakta bunun yanında kredi derecelendirme kuruluşlarının vermiş olduğu reyting oranları risk primini daha artırmaktadır.


  İki ülke arasındaki bir diğer benzerlik ise yüksek cari açık miktarlarında karşımıza çıkmaktadır. İki ülkenin dış finansman ihtiyacı oldukça fazla olmasıyla birlikte  yüksek CDS priminden dolayı oldukça yüksek faizle kredi bulabilmektedirler. Arjantin son çare olarak IMF ile bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştır. Cari açığının yüksek seyretmesinin diğer önemli bir neden iki ülkenin yerli paralarının dolar karşısında son dönemlerde oldukça fazla değer kaybetmeleridir.

  Aşağıda yer alan tabloda Ocak 2018'den bu yana gelişen piyasalar arasında yer alan Arjantin, Türkiye, Meksika, Brezilya ve Hindistan'ın dolar karşısındaki performanslarını göstermektedir. Türkiye Arjantin'den sonra en fazla değer kaybeden ülke konumunda. İki ülke dolar karşısında sıkı para politikasına yönelmiş ve faizleri artırmış bulunmaktalar. Tablo-1'de görüleceği üzere Arjantin'de faiz oranları %40 ve şuan dünyada en yüksek faiz oranı Türkiye ise son faiz artışı ile faizler şuan %17,75 civarında (gösterge faizi %20). Türkiye verdiği faizle şuan dünyada en fazla faiz veren gelişen 4 ekonomiden biri.

Tablo-2

Türkiye'nin verdiği yüksek faize rağmen dolar kuru hala Ocak 2018 dolar kurundan çok uzakta. Aşağıdaki veriler TL/$ kurunun son üç yılda yaşadığı artışları göstermektedir:

Üç yıl önce: 2.63 

İki yıl önce: 2.88

Bir yıl önce: 3.53

Altı ay önce (Ocak 2018): 3.75

Bir ay önce: 4.65

Bir hafta önce : 4.61

Şimdi: 4.84

Tablo-3

  Türk lirasında yaşanan kayıplar ülkenin cari işlemler açığını olumsuz etkilemektedir. Merkez Bankası faizleri her ne kadar artırmış olsada ülkenin ithalatta sahip olduğu dışa bağımlılık ( doğal gaz, petrol gibi enerji ürünleri, makina ve  yüksek  teknoloji ürünleri vb.) döviz kurunda yaşanan artışlar cari işlemler açığının 58 Milyar dolar olmasına neden olmakta. Cari işlemler açığı Arjantin'de ise 96 Milyar dolar seviyesinde. Türkiye'nin sahip olduğu Cari Açık/GSYİH son gelen veriler ile %7'ye yaklaşmış ve sürdürülebilir seviyeleri aşmış bulunmakta. 

 Tablo-1 baktığımızda diğer bir önemli veri ise ülkelerin sahip olduğu bürüt döviz rezervleri ve toplam borç miktarları. Burada yer alan veriler bakıldığında Türkiye'nin ihtiyacı olan döviz miktarı 466 Milyar $ dolaylarındadır. Türkiye'nini son aylarda artan CDS primi bu borcu karşılamak içim daha yüksek faizle borçlanmaya itmektedir. Arjantin yukarıda yer veriler sonrası son çare olarak IMF başvurduğunu unutmamak gerek. 

Sonuç


  2008 küresel krizi sonrası FED, Avrupa Merkez Bankası, Japon Merkez Bankası ve diğer pek çok banka krizi reçetesi  "easy monetary policy" olarak bilinen oldukça esnek para politikaları oldu. Bu politika ile  faizler oldukça düşük seviyelere düşürüldü, hatta negatif faiz, ve bununla birlikte piyasa yüksek miktarlarda para sürüldü. Amaç  yeniden enflasyonist bir dönemle ekonomiyi tekrardan canlandırmaktı. Uzun süre devam eden esnek para politikası 2014 yılında karşılığı almaya başlamış ve bu tarih itibariyle FED yeniden fazileri yükseltmeye başladı. FED'in ve diğer bankaların tekrardan sıkılaşmaya yönelmeleri Türkiye, Arjantin gibi gelişen piyasalara en büyük etkisi artık piyasada bol olan paranın azalması oldu. Sürekli cari açık veren ülkeler için kriz sonrası dönemde artan döviz miktarı ile ekonomileri yüksek ivme yakalamasına rağmen son dönemlerde bu hava yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Bu durumun üzerine birde ülkelerde yaşanan siyasi belirsizlikler, artan harici ve dahili riskler, bir türlü çözülemeyen yapısal sorunlar eklenince makro ekonomik sorunlar ortaya çıkmaya başladı.

  Bugün pek çok ülke krizle mücadelede son çare olarak IMF yönelmektedir. IMF'in çözüm reçeteleri sorunun çözüm noktasında olumlu gözükse de uygulamaya koydu politikalar zamanla tepki çekmekte ve ülkeyi bir borç kaosuna sürmekte. Arjantin yaşadığı ekonomik krizi IMF'ten aldığı 50 Milyar $ ve uygulamaya koyacağı politikalarla sancılı bir süreç yaşayacağı geçmiş tecrübelerle ortada durmakta. Tablo-1'de görüldüğü üzere Türkiye'nin finansman ihtiyacı her geçen gün artmakta. Buna bir de döviz kurlarında yaşanan aşırı dalgalanmalar eklenince özel sektör ve kamunun döviz talebi dahada artmakta. Türkiye zaman kaybetmeden yapısal reformlara yönelerek tren kaçmadan gerekli adımlar atmalıdır.

Kaynakça


  • Zeynep Erdinç, "Uluslararası Para Fonu -Türkiye İlişkilerinin Gelişimi ve 19.Stand-By", Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Ağustos 2007.
  • Nazım Öztürk, "IMF'in Değişen Rolü ve Gelişmekte Olan Ülke Ekonomilerine Etkileri", Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Sf: 57-4.
  •  Nadir Eroğlu, İlhan Eroğlu,"IMF –Türkiye İlişkileri ve 20. Stand-By Müzakereleri Üzerine Bir Değerlendirme", KMU İİBF Dergisi, Sayı:17,  Aralık 2009. 
  • Korkut Boratav, "IMF:Dün ve Bugün", Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 34, Sayı 1, 2016, sf. 27-42.
  • Mahfi Eğilmez, "Kendime Yazılar".

Veriler ve Tablolar Kaynak


  • www.worldbank.org
  • www.imf.org
  • www.bcra.gov.ar (Arjantin Merkez Bankası web sayfası)
  • databank.worldbank.org
  • www.tradingeconomics.com
  • http://www.tcmb.gov.tr/
  • TÜİK
  • The Spectator Index Twitter Hesabı


13 Haziran 2018 Çarşamba

Bernard Mandeville’in arıların fablı: “Bireysel kötülükler toplumsal menfaatleri yaratır.”


     Bernard de Mandeville 1670-1733 yılları arasında yaşayıp ahlak ve siyaset felsefesi alanlarında çalışmış Hollandalı düşünürdür. Çalışmalarında özellikle toplum ve birey ilişkisi hakkında bazı orijinal fikirler üretmiştir. Mandeville, ayrıca politik iktisat alanında da farklı çalışmaları olmuştur. Mandeville eserlerinde alışılmışın dışında hicivli bir dil kullanarak fikirlerini anlatmıştır. Eserlerinde düşüncelerini alaylı bir dille betimleyerek yazmış ve sürekli olarak benzetmelerden yararlanmıştır. Bu açıdan Mandeville’in yapmış olduğu en etkili benzetme işbölümü içerisinde toplum çatısı altında bir arada yaşayan insanları, bir kovan içinde yine işbölümü çerçevesinde yaşayan arılara benzetmesidir (Günör, 2016). Mandeville’in bu benzetmeyi yaptığı ve felsefe tarihinde adının duyulmasını sağlayan 1714 yılında yayınladığı “The Fable of the Bees or Private Vices, Publick Benefits” (Arıların Öyküsü veya Kişisel Kötülükler Toplumsal yararı sağlar) isimli eseridir.

    Mandeville iktisadi ve felsefi unsurlar taşıyan eserini yaklaşık olarak 24 yılda tamamlamış ve kendisinden sonraki pek çok düşünürü fikirleriyle etkilemiştir. Fablın bu kadar uzun sürede ortaya çıkmasının nedeni Mandeville’in eseri parça parça yazmasından kaynaklıdır. Eserin özellikle şu bölümleri son derece önemlidir: “The Grumbling Hive: or, Knaves Turn’d Honest” (Homurdanan Kovan: veya Düzenbazın Dürüste Dönüşü), “An Enquiry into the Origin of Moral Virtue” (Ahlaki Erdemin Kaynağı ile İlgili İnceleme) ve “A Search into the Nature of Society” (Toplum Doğası Hakkında Bir Araştırma).

Homurdanan kovan

     Homurdanan kovanda Mandeville erdemsizlik olarak addedilen lüks düşkünlüğü, para hırsı, açgözlülük, kibir, kıskançlık, savurganlık gibi tutkuların müreffeh bir toplum için gerekli olduğunu ifade eder ve erdemsizlikleri yüceltir (Bernard, 1998).  Müreffeh toplumların ahlaki motivasyonlarının iyi niyet, dürüstlük gibi erdemler olmadığını gözler önüne sermeyi amaçlar. Esere göre bireysel kötülükler toplumsal menfaatler sağlamaktadır. Yazar arıların masalı fablında arı kovanını, toplumsal düzen içinde yaşayan insanlardan oluşa bir ülkeye benzetmiştir. Masal fablı türünde olup burada yaşayan arıların yaşayışları anlatılmaktadır. Ülkede başlangıçta her şey çok güzeldir. Halk tam anlamıyla bir zenginlik ve refah içindedir. Ancak bir süre sonra bu refah ortamı bozulur ve her şey bir kaosa ve kabusa dönüşür. Yazara göre bu dönüşümün sebebi arıların dürüst, ahlaklı ve fedakâr bireyler olmasıdır. Erdem sahibi arıların davranışları ülkeyi bu hale getirmiştir (Günör, 2016). 

    Mandeville fablında her insanın bencil olduğunu ve bunun aslında hem doğal hem de erdemli bir şey olduğunu iddia eder. Ona göre dürüstlük veya iyilik gibi nitelikler toplumu ileriye götürmemekte hatta gerilemesine sebep olmaktadır. Yazara göre kasaptan manava, berberden doktorlara kadar herkes bencil bir şekilde kendilerini düşündükleri için toplumda inanılmaz bir bolluk yaşanmaktadır. Mandeville göre bireylerin başkalarını düşünerek yapılan eylemlerin toplum için iyi bir şey değil tam tersine toplumu yaşanılmaz hale soktuğunu ifade etmiştir. Ona göre kişinin bencil eylemler peşinden koşması kendiliğinden bir düzeni oluşturmaktadır. Mandeville göre “Erdemsizliklerimiz olmazsa toplumumuz gelişemez mutluluk, erdemsiz olmaya bağlıdır. Kişiyi mutlu kılan bencilliğidir.” Bu durumu ise şu dizelerle ifade etmiştir: “Bare Virtue can’t make Nations live In Splendor; they, that would revive (Salt erdem yetmez ülkeleri yaşatmaya saltanat içinde ve kalkınmışlık yaratmaya) (Bernard, 1732).

    Mandeville’in felsefe alanında tanınmasını sağlayan eseri ile birlikte kendisinden sonra gelen pek çok önemli filozofu etkilemiştir. Bu filozoflar arasında Adam Smith ve David Hume sayılabilir. Mandeville iktisadi unsurlarla bireysel çıkarlar arasındaki ilişkinin bir doğal düzen yaratacağı fikrini ortaya koymuştur (Özel, 2002).  Bu açıdan Mandeville egoizmin ve iktisadi liberalizmin de önemli temsilcileri arasında gösterilebilir. Mandeville kendiliğinden düzen fikri ile özellikle Adam Smith’i etkileyerek onun “homo economicus” insan tipine ulaşmasında yardımcı olmuştur (Günör, 2016).

Arılar masalının iktisadi etkisi


    Düşünüre göre “Bütün ticarette ve üretimde biraz hile vardır. Her ekonomik süreçte biraz düzenbazlık vardır” (Bernard, 1732). Arı kovanında ekonomik faaliyetlerde bencillik ve birey menfaatleri vardır. Mandeville, insanların bencil eylemleri ile düzenbaz eylemleri arasında bir paralellik olduğunu iddia ederek düzenbaz eylemlerin doğal bir yapıda olduğunu söyler. Mandeville fablında bütün meslek dallarından ve bu meslekteki kişilerin düzenbazlıklarından örnekler verir. Örneğin doktorların toplumda saygın bir meslek olduğunu ama bu saygınlığı hastalarını iyileştirmeyerek kazanacağını ifade eder. Yine avukatların davaları bilerek çözmediklerini anlaşmazlıkları sürdürdüğünü ve ücretlerini arttırdığını söyler.

     Mandeville’in en fazla düzenbaz olduğunu söylediği kişiler din adamlarıdır, “Din adamlarının çok azı bilgilidir. Geri kalan binlercesi ise cahildir. Kendi tembelliklerini, şehvetlerini ve para tutkularını, dini toplantı kisvesi altında saklarlar”. Toplumda en erdemli davranması beklenen kişiler din adamları iken Mandeville ’ye göre düzenbazlığa en fazla ayak uyduran kesim din adamlarıdır (Bernard, 1998).
Düşünür tüm bu düzenbazlıkları belirterek toplumdaki her insanın kendi çıkarlarını gözeterek ekonomik faaliyetlerde bulunduklarını ve bu durumun kötü bir şey olmayıp hayatın devamlılığını sağladığı düşüncesidir. Bu durumu ise “Her noktada tam bir düzenbazlık olmasına rağmen, toplumun bütünü sanki cennette oturuyorlardı” şeklinde ifade etmiştir (Bernard, 1732).

     Mandeville eserinde pek çok farklı toplumsal ilişki ortaya koysa da özellikle daha sonraki liberal düşünceyi etkileyen, bireysel çıkarların toplumda gelişmeyi ve kendiliğinden doğan bir düzenin gelişimini sağladığı şeklindeki fikirleri oldukça önemlidir. Bireylerin hiçbir baskı altında kalmadan sadece kendi çıkarlarını gözeterek ekonomik aktiviteler yapmaları mükemmel bir ekonomik işleyiş yaratmaktadır. Ona göre refah insanların çok çalışmaları veya başkalarını düşünmeleri sonucu değil, yalnızca kendi çıkarlarını düşünmeleri, lüks ve zevk düşkünlüğü sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumu ise “Her parça kötülükle doluydu. Fakat bütün dünyevi bir cennetti” sözleriyle ifade etmiştir (Bernard, 1998).

İş bölümü-doğal düzen- homo economicus

    Mandeville’in ekonomik düşünce tarihine etkisinin bir yönü de ünlü iş bölümü teorisiyle olan bağlantısıdır. Masalında Mandeville bu teoriyi sıkça kullanmıştır. İş bölümü ve uzmanlaşma kavramları iktisadi literatürde İskoç Aydınlanmasının önemli isimlerinden Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” eserinde karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere Smith iktisat biliminin teorilerini ortaya koymasının yanında aynı zamanda ahlak, felsefe, tarih ve edebiyat gibi diğer alanlarla da ilgilenmekteydi. Mandeville’nin fablından izler Smith’in eserlerinde karşımıza çıkmaktadır. Smith’in eserindeki bazı metinler ile Mandeville’nin arıları masalına benzeyen metinlere rastlamak mümkündür.

    Smith Ulusların Zenginliğinde kendiliğinden doğan düzen ve serbest piyasa ekonomisi kavramlarından bahsetmiş ve toplumun ilerleyişini sağlayan eylemlerin bencil nitelikteki eylemler olduğunu söylemiştir. Smith, bu konu ile ilgili şu örneği verir: “Yemeğimizi, kasabın, manavın ya da fırıncının iyilikseverliğinden değil, kendi çıkarlarını kollamalarından bekleriz.” Smith toplumda refah yaratacak şeyin Mandeville’nin dediği gibi bencillik ve diğer erdemsiz davranışların olduğunu ifade etmiştir. Smith ekonomide iş bölümü içerisinde iktisadi faaliyetler gerçekleştirildiğinde
uzmanlaşmanın gerçekleşeceğini ve bununla birlikte refahın artacağını söylemiştir (Smith, 2011).

     Mandeville ve Smith’in üzerinde durduğu liberalizmin temel kanunlarından biride “laissez-faire” (bırakınız yapsınlar) olarak bilinen ve piyasa ekonomisinin temelini oluşturan felsefedir. Bu teoriye göre devletin ekonomiye en az derecede müdahale etmelidir. Çünkü tüm ekonomik ilişkiler doğal düzen içinde herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan gerçekleşecektir. Devletin müdahalesi sadece işleyen düzeni bozacaktır (Çeşmeli, 2017).

     Mandeville ile Adam Smith'in görüşleri arasındaki bir diğer benzerlik de “homo economicus" kavramıdır. Ekonomik insan anlamına gelen homo economicus, ekonomik faaliyetlerde maksimum faydayı akılcı bir şekilde elde etmeyi hedefleyen bir insan tipidir. Liberalizm düşüncesinin temel felsefelerinden biri olan homo economicus,  diğer insanları ve toplumun bütününü düşünmeden sadece kendi menfaati doğrultusunda eylemde bulunan insandır. Adam Smith’e göre bu insan tipi en rasyonel kararları alarak hareket edecektir ve böylece doğal düzen herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan ortaya çıkacaktır.  Mandeville'in masalındaki insan tipi de her hareketinde bencil olan ve bu bencil olma özelliğinin hem kendisi hem de toplum için en iyi seçenek olduğunu rasyonel olarak bilen insandır.


Sonuç 

    Sokrates’ten beri herkesin sorduğu temel soru şudur “Nasıl yaşamalıyız?” Genel görüşe göre dürüstlük, fedakârlık ve erdem gibi niteliklerin toplumları bir arada tutuğuna inanılsa da Mandeville, insanlık tarihindeki genel kabullerden birisini yıkan Hobbes'tan aldığı etkiyle insanların her koşulda kendileri düşünen bencil varlıklar olduğunu iddia etmiştir. Hobbes’a göre her insan bencil ve kendi çıkarının peşinden koşmaktadır. Hobbes bu durumu ise şu felsefi söylemle ortaya koymaktadır “homo homini lupus (insan insanın kurdudur)”. Mandeville Hobbes ile insanın bencil olduğu noktasında aynı yerde olmalarına rağmen Hobbes’ta bu durum bir doğal düzen yaratmamaktadır ve toplumsal huzur için bir toplumsal sözleşme ve devlete ihtiyaç vardır. Mandeville'in etik öğretisinde "bencillik" ile hareket eden insanlar rasyonel davranarak kendi çıkarlarını maksimize etmekte ve bu durum genel bir refah yaratmaktadır. Toplumsal düzende ahlak kurallarına  gerek duymadan bencilliğin düzenlediği bir toplumsal yapının herkesin çıkarını artıracağı fikrini ilk kez Mandeville ortaya atmıştır. Mandeville bencillik ve doğal düzen fikriyle kendisinden sonra gelen iktisadi liberalizmi etkilemiştir ve bu yönüyle iktisat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Mandeville, Hollanda erken kapitalizminin ruhunu yansıtır. Bu ruh, İngiliz sanayi devriminin de habercisidir (Fazlıoğlu,2016).


Kaynakça


  • Bernard, Mandeville (1732), “The Fable of the Bees or Private Vices, Publick Benefits,” Vol.1  
  • Bernard, Mandeville, (1998), “The Fable of the Bees or Private Vices, Publick Benefits”, Vol. 1-2.
  • Çeşmeli, Işıl (2017), “Erdemin Kökeni: Bernard Mandeville'in Hünerli Siyasetçileri”. 
  • Fazlıoğlu, İhsan (2016), “Kendini Bulmak”, Papersense Yayınları, İstanbul.
  • Günör Batu, Recep (2016), “Bernard Mandevılle’in Arıların Masalı Adlı Eseri Hakkında Bir İnceleme”, İdil Dergisi, Cilt 5, Sayı 22.
  • Özel, Hüseyin (2002), “Liberalizmin Ütopyacı Tasarımı”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi.
  • Smith, Adam (2011), “Milletlerin Zenginliği”, Çeviri: Tanju Akad, Alan Yayıncılık, İstanbul.